Anayasa Mahkemesi, Silivri Cezaevindeki Kalabalık Koğuş ve Yetersiz Hizmetler Nedeniyle Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine Karar Vererek Mahpusa 100.000 TL Manevi Tazminat Hükmetti!
Başvuru; ceza infaz kurumunda kalabalık odada tutulma, yeterli yemek verilmeme, sağlık hizmetlerinin gerektiği gibi sağlanamaması ve bu konulardaki başvurunun infaz hakimliğince incelenmeden reddedilmesi nedeniyle kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
Anayasa Mahkemesi Kararı (Başvuru Numarası: 2019/1278)
Başvurucu, başka bir ceza infaz kurumundan 30/3/2015 tarihinde naklen getirildiği Marmara (Silivri) 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) 21/9/2019 tarihine kadar barındırılmıştır. Başvurucu 21/9/2019 tarihinde başka bir ceza infaz kurumuna nakledilmiş ve 15/4/2020 tarihinde de denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak şartıyla tahliye edilmiştir.
Başvurucu; İnfaz Kurumunun aşırı kalabalık olması nedeniyle günlük hayatını sürdürmekte ve haklarını kullanmakta sorunlar yaşadığını, 21 kişi için planlanan koğuşta 48 kişi kaldığını, kalabalık nedeniyle banyo ve tuvalet kullanımının, sıcak su miktarının yeterli olmadığını, hijyen koşullarının gerektiği gibi olmadığını, kişisel eşyaların muhafazası, mutfak ihtiyaçları, ortak kullanım alanları, boş vakitleri değerlendirme, sosyal ve kültürel imkânlardan yararlanma, ziyaretçileriyle görüşme, sağlık hizmeti alma ve havalandırma gibi diğer ihtiyaç ve haklarını kullanmanın zorlaştığını, mahpus sayısının artmasına rağmen İnfaz Kurumu personeli, doktoru, psikoloğu, diş hekimi vs.nin aynı oranda artmadığını belirterek aşırı kalabalık nedeniyle kötü muameleye maruz kalındığına dair şikâyetin kabul edilmesini, İnfaz Kurumu şartlarının uygunsuzluğunun tespit edilmesini, bu şartların düzeltilerek Anayasa’ya ve kanunlara uygun hâle getirilmesini, kanunlara aykırılık taşıyan hususların bir an önce düzeltilmesi mümkün olmazsa infazın durdurulmasına ve tahliye edilmesine karar verilmesi talebiyle 8/10/2018 tarihinde İnfaz Hakimliğine başvurmuştur.
İnfaz Hakimliği, başvurucunun talepleri İnfaz Kurumunun idari işleyişine ilişkin olup anılan taleplerin Hakimliğin 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu’nun 4. maddesinde yazılı görevinin kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle görev yönünden ret kararı vermiştir. Başvurucu, Hakimliğin ve Mahkemenin şikâyetini incelemeye görevli ve yetkili olduğunu belirterek ret kararına itiraz etmiştir. Silivri Ağır Ceza Mahkemesi, İnfaz Hakimliğinin kararında ve kararın gerekçesinde usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Başvurucu, nihai kararı 4/12/2018 tarihinde öğrenmesinin ardından 3/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
DEĞERLENDİRME
Başvurucu; barındırıldığı koğuşun çok kalabalık olduğunu, kalabalık nedeniyle asgari kişisel alanın sağlanamadığını, meydana gelen karışıklık ve gürültü sonucu uyuma şartlarının kötüleştiğini, mahpus sayısının artmasına rağmen koğuşa verilen yemek miktarının ve infaz kurumunda çalışan sayısının artmadığını, sıranın çok geç geldiğini ve yeteri kadar ilgilenilmediğini bildiğinden hayati bir sebep olmadıkça doktora/psikoloğa ulaşma hakkını kullanmadığını, kişisel alan hesaplanırken sadece içinde kalınabilecek/uyunabilecek alanların hesaba katılması gerektiğini, tutma şartları yönünden katlanması gereken ağırlık eşiğinin fazlasıyla aşıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; tutulma şartları yönünden İnfaz Hakimliğinin görevsizlik kararı vermesi nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğini, itiraz merciinin ise Hakimlikten gelen kararların itirazını değerlendirirken kararın içeriğine bakmaksızın reddettiğini, itiraz merciinin çelişkili kararlar vermesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun tutma şartlarına ilişkin şikâyetleri yönünden farklı bir ceza infaz kurumuna nakledilmesi nedeniyle tazminat davası açabileceğinden bahisle başvuru yollarını usulüne uygun tüketmediği, başvurucunun şikâyet ve itirazları hakkında herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan İnfaz Hakimliği nezdinde şikâyet başvurusunda bulunabildiği, İnfaz Hakimliği kararına karşı yaptığı itirazla kararın hukuki denetimini sağladığı ileri sürülmüştür. Başvurucunun iddialarının incelenmesinde Anayasa ve mevzuat hükümleri ile Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu karşı beyanda bulunmamıştır.
4675 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak infaz hakimliğinin görevlerindendir. Buna rağmen İnfaz Hakimliği, başvurucunun şikâyetleri yönünden görevsizlik kararı vermiştir. Başvurucunun tutulma koşullarına ilişkin şikâyetlerinin büsbütün temelsiz olmadığı, bir başka ifadeyle sözü edilen iddiaların savunulabilir (tartışmaya, değerlendirmeye değer) nitelikte olduğu anlaşıldığından belirtilen iddialar kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmiştir (etkili başvuru hakkından inceleme için bağlantı kurulan hak, özgürlük ya da yasağın savunulabilir olmasının şart olduğuna dair kararlar için birçok karar arasından bkz. Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 73)
Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlar. Bunun için sözü edilen başvuru yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp uygulamada da etkili olması, bir başka söyleyişle başarı şansı sunması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir ihlalin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 60, 61). Ayrıca etkili başvuru hakkı bakımından inceleme yapılabilmesi kural olarak bu hakla arasında bağlantı kurulan hakkın, özgürlüğün ya da yasağın ihlal edildiğine önceden karar verilmiş olmasına bağlı değildir (Abdullah Yaşa [GK], B. No: 2015/12486, 5/11/2020, § 64).
Somut olayda başvurucunun tutulduğu odaların kalabalık olmasına yönelik şikâyetlerinin yanı sıra sağlık hizmetinin gerektiği gibi sağlanamamasına, hijyen koşullarının yetersiz olduğuna ve yeterli yemek verilmemesine yönelik iddialarını da içeren ceza infaz kurumunun şartlarının uygunsuz olduğuna ilişkin şikâyetlerinin, şikâyet konusunun 4675 sayılı Kanun’da düzenlenen infaz hakimliklerinin görev alanına girmediği gerekçesiyle esasa girilmeden reddedildiği, bu itibarla başvurucunun barınma, beslenme, muayene ve tedaviye ilişkin şikâyetleri konusunda yerel mahkemelerce bir inceleme ve araştırma yapılmadığı anlaşılmıştır. Şikâyet konusunun 4675 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve infaz hâkimliklerine mahpusların hak ve hürriyetlerinin korunması adına geniş bir görev alanı tanıyan düzenlemenin kapsamına hangi nedenlerle girmediği hususunda yerel mahkemelerce ikna edici açıklamalarda bulunulmadığı görülmüştür.
Başvurucunun İnfaz Hakimliğine yaptığı şikâyetine ilişkin verilen görev yönünden ret kararının ilgili ve yeterli gerekçe içermediği, başvurucunun iddialarının incelenmesine ve uygun bir telafi şansı sunmaya elverişli olmadığı değerlendirilmiştir. İnfaz Hakimliği tarafından verilen kararların dayanağı olarak gösterilen ilgili mevzuatın başvuruya konu işlemin hukuka ve Anayasa’ya uygun olup olmadığının denetlemesini yasaklamadığı da dikkate alındığında İnfaz Hakimliğince ortaya konulan bu yaklaşım, temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiğine yönelik şikâyetin etkili bir şekilde incelenmesine imkân sağlamamıştır. İtirazın yapıldığı Ağır Ceza Mahkemesi de bu eksikliği gidermeye yönelik bir karar vermemiştir. Neticede başvurucuya, kötü muamele yasağı kapsamında olduğunu ileri sürdüğü müdahalenin ortadan kaldırılması talebiyle başvurabileceği ve asgari güvenceleri içeren, pratikte de işleyen etkili bir hukuk yolunun sunulmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN ve Yılmaz AKÇİL’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2024 tarihinde karar verildi.
SONUÇ: Değerlendirme ve Hukuki Eleştiriler
Anayasa Mahkemesi’nin Hakan Buzhane başvurusu üzerine verdiği karar, Türkiye’de ceza infaz kurumlarında uzun süredir var olan ancak yeterince görünür olmayan hak ihlallerini resmen tescillemiştir. Kalabalık koğuşlar, yetersiz hijyen koşulları, sağlık hizmetlerine erişimdeki kısıtlılık ve yetersiz beslenme gibi sorunlar, bu kararla birlikte insan onuruyla bağdaşmayan muamele kapsamında değerlendirilmiş ve kötü muamele yasağının ihlali olarak kayda geçmiştir.
Bu karar, mahpus haklarının korunması adına önemli bir dönüm noktasıdır. Yerel mahkemelerin ve infaz hakimliklerinin, hak ihlallerini etkili bir şekilde incelemekteki eksiklikleri ele alınmış ve bu eksikliklerin Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında etkili başvuru hakkını ihlal ettiği tespit edilmiştir. Ancak, bu karar sadece bireysel bir ihlalin tazminiyle sınırlı kalmamalı, sistemde köklü reformlar için bir başlangıç noktası olarak değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, karar, uzun süredir tartışılan ancak resmiyete kavuşmamış mahpus hakları ihlallerini görünür hale getirmiştir. Bu durum, hem ceza infaz sisteminde insan haklarına dayalı bir anlayışın yerleşmesi hem de yapısal sorunların çözümü için önemli bir fırsat sunmaktadır.