Asgari Ücret İle Çalışan Kadın Yararına Yoksulluk Nafakası Koşullarının Oluşup Oluşmadığı Hususunda Değerlendirmeler

Nafaka kavramı, dini, ahlaki ve sosyal düşüncelerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Tarihsel süreç içerisinde farklı toplumlarda ve kültürlerde meydana gelen değişimlerle ve gelişmelerle bağlı olarak değişiklik göstermiştir.

Eski Atina Hukukunda “Babanın kendi meşru çocukları üzerinde velayet hakkı, mutlak bir hakimiyetten ziyade bir himaye mahiyetinde idi. Çocuklar, babalarına bakmakla yükümlüydüler. Ancak bu yükümlülük, çocuğun meşru olmasına ve babanın bir sanat öğretmesine bağlıydı. Eski Atina’da karı kocanın boşanması mümkün olup karının hiçbir kabahatinin olmadığı durumlarda ise koca nafaka ödemekle yükümlü idi.” (İsmail Doğanay, Nazari ve Tatbiki Muhtelif Nafaka Davaları, s. 10-11) 

 

İslam Hukukunda ise kadın tam fiil ehliyetine sahip, kendi kişisel malları üzerinde tam tasarruf hakkına sahiptir ve medeni hakları kazanabilir ve borçları üstlenebilir. Koca, karısının ve karısından doğmuş çocuklarının nafakasının temin etmekle yükümlüdür. Aynı zamanda kadın kocasından mehir isteyebilir ve istemi yerine getirmek koca için zorunludur. 

 

Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre; Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.

 

TMK’nın 176. maddesi ise maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının ödeme biçimini düzenler. Buna göre, maddi tazminat ve yoksulluk nafakası, toptan veya durumun gerektirdiği şekilde irat biçiminde ödenebilir. İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden sona erer. Ayrıca, alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi durumunda, mahkeme kararıyla kaldırılabilir.


4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 175. maddesinde, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği, nafaka yükümlüsünün kusurunun aranmayacağı açıklanmıştır. Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır.

Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73-118 sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.


Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu belirtilmektedir (Akıntürk , a.ge., s. 301) Yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Turgut Akıntürk, Aile Hukuku B. 8, C. 2, İstanbul 2003, s. 301).

 

Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek olamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlaki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacını taşıyan yoksulluk nafakası, hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır.

 

Bu makalede, odak noktamız asgari ücretle geçimini sağlayan kadınların yoksulluk nafakası talepleri olacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun çeşitli tarihlerde verdiği kararları ele alarak, bu kararlarda yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığına dair hukuki çerçeveyi yeni tarihten eski tarihe doğru detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Bu analiz, yargı mercilerinin asgari ücretle geçim sağlayan kadınların hukuki durumuna yaklaşımını anlamamıza ve bu alandaki gelişmeleri değerlendirmemize olanak tanıyacaktır.

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/142 E. 2023/184 K. 

Uyuşmazlık; somut olayda, davacı eş yararına TMK’nın 175 inci maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. Dosya kapsamı itibari ile tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler ve toplanan tüm deliller incelendiğinde; davacı kadının asgari ücretle geçimini sağladığı, gelir getirici malvarlığının bulunmadığı ve yardıma muhtaç olduğu, buna karşılık davalı erkeğin ise, emekli olduğu ve aylık 1.100,00 TL gelirinin bulunduğu, davacı kadının sürekli ve düzenli geliri olduğu tespit edildiğinden boşanma sebebiyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşıldığından davacı kadın yararına TMK’nın 175 inci maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.

 

Dosya kapsamı itibari ile tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler ve toplanan tüm deliller incelendiğinde; davacı kadının asgari ücretle geçimini sağladığı, gelir getirici malvarlığının bulunmadığı ve yardıma muhtaç olduğu, buna karşılık davalı erkeğin ise, emekli olduğu ve aylık 1.100,00 TL gelirinin bulunduğu, davacı kadının sürekli ve düzenli geliri olduğu tespit edildiğinden boşanma sebebiyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşıldığından davacı kadın yararına TMK’nın 175 inci maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.

 

Karar incelendiği taktirde yoksulluk nafakası TMK’nın 174 üncü maddesi uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan tarafa geçimi için karşı tarafın mali gücü oranında hükmedilen bir nafaka olup tarafların evlilik süresi ve bu süre içerisinde ulaştıkları yaşam düzeyi, paranın alım gücü ve günün ekonomik koşulları gözetildiğinde, kadının asgari ücret düzeyinde ücret almasının boşanma yüzünden kendisini yoksulluktan kurtarmaya yetmeyeceği, kadının gelir getiren başkaca malvarlığının da bulunmadığı anlaşıldığından kadın yararına yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluştuğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.”

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/764 E. 2023/532 K. 

“Eldeki davada; tarafların 28.10.1992 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, boşanmaya neden olan olaylarda davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu, mahkemece davacı kadını yararına aylık 200,00 TL tedbir-300,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle erkeğin yoksulluk nafakasına yönelik istinaf talebinin kabulü ile yoksulluk nafakasının reddine karar verildiği, hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine, Özel Dairece davacı tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre davacı kadının boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği açık olduğu, kadın yararına uygun miktarda yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerektiği belirtilerek kararın bozulduğu anlaşılmaktadır. 


Dosya kapsamı itibari ile tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler ve toplanan tüm deliller incelendiğinde; davacı kadının asgari ücret düzeyinde gelirinin olduğu, bir adet evinin ve aylık 500,00 TL kira gelirinin bulunduğu, buna karşılık davalı erkeğin ise kamyon şoförü olduğu, bir adet arsa ve köyde evinin bulunduğu, dava sırasında kadının duygusal ilişki yaşadığı ileri sürülen üçüncü kişi tarafından ateşli silahla yaralandığı ve geçici iş gücü kaybı yaşadığı, davacı kadının sürekli ve düzenli geliri olduğu tespit edildiğinden boşanma sebebiyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşıldığından davacı kadın yararına TMK’nın 175 inci maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.”


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1013 E. 2019/1180 K.

“Yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir. Öte yandan, yoksulluğun ortadan kalkması hâlinde mahkemece nafakanın kaldırılmasına karar verilebileceği gibi, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına da karar verilebilir. Diğer bir anlatımla iradın arttırılması veya azaltılması için tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi aranmaktadır.


Yargıtay’ın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.12.2001 tarihli ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 tarihli ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 tarihli ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275E., 275 K.; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73 E., 2009/118 K.; 13.05.2009 tarihli ve 2009/3-165 E., 2009/186 K.; 04.05.2011 tarihli ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları).


Hatta, asgari ücretin biraz üzerinde gelire sahip olunması dahi yoksulluk nafakasının bağlanmasını imkânsız kılmaz. 


Ne var ki, asgari ücret seviyesinde veya biraz üzerinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır. Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. 


Somut uyuşmazlığa gelince; boşanma davası sırasında yapılan tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin belgeler incelendiğinde; davacı-karşı davalı kadının, hâlen çalışmadığı, bilinen aylık gelirinin olmadığı, oturduğu evin babasına ait olup kira ödemediği, bakmakla sorumlu olduğu kimsesinin bulunmadığı, lise mezunu olup 24 yaşında olduğu, eşinden ayrı olup çocuksuz olduğu; davalı-karşı davacı erkeğin, işsiz olduğu, herhangi bir gelirinin olmadığı, geçimini babasının sağladığı, babasına ait evde ikamet ettiği, kira ödemediği, bakmakla yükümlü olduğu herhangi bir kişi olmadığı, 34 yaşında olup lise mezunu olduğu tespit edilmiş, boşanma davasında yapılan yargılama sonucunda davalı kadın lehine 250,00TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir. 


Eldeki dosya yargılaması sırasında tarafların yapılan sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin belgeler incelendiğinde; davalı kadının anaokulunda öğretmen olduğu, bu işten aylık gelirinin 770,00TL yani asgari ücret olduğu, başkaca geliri olarak boşandığı eşinden aldığı aylık 250,00TL nafaka parası olduğu; davacı erkeğin ayakkabı imalat işleri yaptığı ve iş buldukça çalıştığı, sabit bir gelirinin olmadığı anlaşılmaktadır. 


Her iki dosyada da tarafların mali ve sosyal durumlarına ilişkin araştırmalar sonucunda davacı kocanın durumunda bir değişiklik bulunmamakla birlikte nafaka alacaklısı davalı kadının boşanma davasından sonra işe girip asgari ücret düzeyinde gelire sahip olduğu anlaşılmaktadır. 


Davacı, eldeki davada kendisinin bir geliri olmadığını ancak davalı kadının işe girdiğini, nafakanın kaldırılması sebeplerinden birinin de yoksulluğun ortadan kalkması olduğunu, hükmedilen nafaka miktarı ile davalının çalışarak elde ettiği ücret miktarı toplamının davalıyı yoksulluktan kurtaracak düzeyde olduğunu belirterek nafakanın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. 


Gerçekten de nafaka takdirinde taraflar arasında sağlanan dengenin dava tarihi itibariyle önemli ölçüde bozulduğu görülmektedir. Özel Daire bozma kararının gerekçesi asgari ücretle çalışmanın yoksulluğu ortadan kaldırmadığı dolayısıyla davalının yoksulluğu ortadan kalkmadığından nafakada bir miktar indirime gidilmesi gerektiği yönündedir. Elbette az yukarda yer verilen Hukuk Genel Kurulu kararlarıyla da istikrarlı bir şekilde vurgulandığı gibi, günümüzün ekonomik ve sosyal koşullarında asgari ücretle bir işte çalışmanın yoksulluğu ortadan kaldıracağını söylemek mümkün olmadığından nafaka alacaklısı davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığının kabulü gerekecektir.” 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, asgari ücretle geçinen kadına yoksulluk nafakası verilmesi hususunda farklı kararlar vermiştir. Bu kararların gerekçelerini ortaya koymak, hukuki açıdan zorludur. Zira, bu kararlar, hukuki değerlendirmenin inceliklerine ve somut olayın şartlarına bağlıdır. Her dava, kendi özelliğine sahiptir. Olayın unsurları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, mahkemelerin hükümlerini belirler. Mahkemeler, zaman içerisinde benzer durumları farklı şekilde yorumlayabilir. Özellikle toplumsal ve ekonomik değişim sürecinde, toplumun ekonomik yapısı ve normları değişkenlik gösterebilir. Mesela, geçmişteki kararlarda asgari ücretle geçinmenin yoksulluğu ortadan kaldırmadığı ifade edilirken, sonraki kararlarda bu durumun değişmiş olabileceği ihtimali göz önünde bulundurulabilir. İş piyasası koşulları, enflasyon ve yaşam maliyeti gibi etmenler, mahkemelerin yoksulluk kavramını değerlendirmesini etkiler. Yargıtay’ın önceki içtihatları, mahkemelerin ilerideki kararlarını yönlendirir. Fakat bu içtihatlar zamanla değişebilir. Yargıtay, yeni bir görüş geliştirebilir veya önceki içtihatlarını güncelleyebilir. Bu faktörler birleştiğinde, zaman içindeki farklı hukuki yaklaşımları kavramak daha kolaylaşır. Hukuki sistem, toplumsal ve ekonomik değişikliklere uyum sağlayarak evrimleşebilir ve bu evrim, mahkemelerin kararlarını etkileyebilir.

Select the fields to be shown. Others will be hidden. Drag and drop to rearrange the order.
  • Image
  • SKU
  • Rating
  • Price
  • Stock
  • Availability
  • Add to cart
  • Description
  • Content
  • Weight
  • Dimensions
  • Additional information
Click outside to hide the comparison bar
Compare