Hukuk Davalarında, Hükümde Kanun Yolu Süresinin Yanlış Gösterilmesi Hali
T.C. YARGITAY BÜYÜK GENEL KURUL Esas: 2021/5 Karar: 2023/2 28.04.2023 Tarihli Kararı
14.09.2023 tarihinde www.resmigazete.gov.tr de yayınlanan Yargıtay İçtihatı Birleştirme kararı. Hukuk davalarında, hükümde kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen kanun yolu süresi içerisinde yapılan kanun yolu başvurusu incelenmelidir.
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSU İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER
A. KANUN YOLU
1. Genel Olarak
Hukuk yargılaması ile kişiler arasında ortaya çıkan ve konusunu özel hukuk ilişkilerinin oluşturduğu uyuşmazlıklar, hukuk düzeni içerisinde eşitlik esasına göre mahkeme kararları yoluyla çözümlenmektedir. Mahkeme kararları, objektif hukuk kurallarının somut olaylara uygulanma biçimini gösteren metinler olmaları sebebiyle büyük bir önem taşımakla birlikte, hüküm mahkemelerinin yargılama sürecinde hata yapması ya da olaya uygulanması gereken hukuk normunu farklı yorumlaması veya hiç uygulamaması nedeniyle hukuka aykırı kararlar verilmesi ihtimali her zaman mevcuttur. Hatalı kararların yok sayılması mümkün olmadığı gibi taraflardan bu nitelikteki kararların hukuki sonuçlarına katlanmasını beklemek de hukuk devleti anlayışına uygun düşmeyecek ve adalet duygusunu zedeleyecektir. Bu itibarla mahkeme kararlarında hatalı, eksik, yanlış, haksız veya kanuna aykırı yönlerini zamanında gidermek, böylece hukuk uygulamasında adaleti ve birliği sağlamak amacıyla hemen her ülkede yüksek dereceli mahkemeler kurulmuş ve davanın taraflarına yüksek dereceli mahkemeye başvurma hakkı tanınarak, yargı kararlarına ilişkin olarak, bir tür denetim mekanizması öngörülmüştür.
2. Hukuk Davalarında Kanun Yollan
a. Olağan Kanun Yolları
Yukarıdaki sınıflandırma açısından değerlendirildiğinde, 6100 sayılı Kanun’da düzenlenen “istinaf” ve “temyiz” olağan kanun yollandır. Çünkü bir hükmün istinaf veya temyiz yargılamasına konu edilebilmesi için erteleyici etkinin gerçekleşmiş olması, yani verilen kararın kesinleşmemiş olması gerekmektedir. İlk derece mahkemelerince verilen ve kesinleşmemiş olan nihai kararlara karşı kanun yollarının ilk aşaması olarak bölge adliye mahkemelerinde istinaf incelemesi yapılmakta, sonrasında yasal koşullar mevcut ise bu kararlar Yargıtay tarafından temyiz incelemesine tabi tutulmaktadır.
b. Olağanüstü Kanun Yollan
Hukuk mahkemelerince verilen bir kararın kanun yollarının tüketilmesi veya hiç başvurulmaması sonucunda kesinleşmesi ya da kesin olarak karara bağlanması üzerine başvurulan olağanüstü kanun yolları ise “kanun yararına temyiz” ve “yargılamanın iadesi” şeklinde ortaya çıkmaktadır. Kararın kesinleşmesinden sonra çok istisnai olarak bazı ağır yargılama hatalarının varlığı durumunda bu yollara başvurulabildiği için olağanüstü kanun yollan olarak nitelendirilmektedir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece, istinaf ve temyiz mahkemelerince gerçekleştirilen yargılamalar birbirinden farklı esas ve işlevlere sahip olsalar da bir bütün olarak, mahkemeler önüne taşman uyuşmazlıkların gerçek hak durumuna uygun, doğru ve adaletli kararlarla çözümlenmesi amacını taşıdıkları açıktır. Bu amacın etkin ve başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için kanun yollarının usul hukuku çerçevesinde özel bir göreve sahip olduğu da kuşkusuzdur.
Kanun yollan ile mahkemelerce hatalı veya yanlış olarak verilen kararların denetimi, düzeltilmesi ve en nihayetinde hukuka uygun hale getirilmesi hedeflenirken, içtihadı birleştirmenin konusu, kesin nitelikte olduğu tartışma dışı olan kanun yoluna başvuru süresi hakkında mahkemece hatalı karar verilmesine ilişkindir. Bu durum, kanunda daha kısa belirlenmesine karşın kararda hatalı olarak daha uzun gösterilen süre içinde kanım yoluna başvurulduğu ve mahkeme eliyle yanıltılan tarafın kanım yolu başvurusu esastan incelendiği takdirde, 6100 sayılı Kanun’da emredici şekilde düzenlenen kesin sürelere ilişkin hükümlerin bertaraf edilmesi neticesine yol açılıp açılmayacağı sorununu ortaya çıkarmaktadır, Esasen, gerek öğreti gerekse Yargıtay daireleri arasındaki görüş ayrılıklarının temelinde de bu husus yatmaktadır.
Hukuk devleti niteliği uyarınca devletin üstlendiği bu görevler çerçevesinde Anayasa’da, temel hak ve hürriyetlerin korunması ve gerçekleştirilmesine ilişkin en genel kural 40. maddede düzenlemiş ve “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının saklanmasını isleme hakkına sahiptir” denilmiştir. Hukuk devleti, devletin hukuk kurallarına bağlı olmasının yanında, bireylere yargısal denetim güvencesini de sağlamasını gerektirdiğinden, yargısal başvuru yolu 36. maddede düzenlemiştir.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” denilerek, bu kapsamda yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurma, bunun doğal sonucu olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alman hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Kanun yollarına başvuru hakkı yönünden ise bu hak, AİHS’nin 6. maddesinde zorunlu kılınan güvencelerden biri olarak kabul edilmediğinden, eğer iç hukukta itiraz, istinaf, temyiz gibi kanun yollarına başvuru imkanı tanınmış ise mevcut olan bu yola başvuru hakkının etkili biçimde kullanılıyor olması gerektiğini kabul etmektedir (Dayar ve Gürbüz Türkiye, B.No:37569, 27.11.2012, § 42).
Özellikle mahkemelerin kanun yolu süresini taraflara doğra gösterme zorunluluğu gözetildiğinde, kanun yollarına başvuru süreleri kesin ve hak düşürücü nitelikte olmasına karşın bu sürenin hükümde hatalı gösterilmesi durumunda, mevzuatın karmaşıklığı ve mahkemenin sebep olduğu hata nedeniyle usul kurallarının mahkemeye erişim hakkım kısıtlayacak şekilde katı uygulanmaması gerekir. Oldukça katı ve şekilci bir uygulamanın, mahkeme kararma güvenerek kararda gösterilen süre içinde kanun yoluna başvuran tarafın hak kaybına sebep olacağı ve aynı zamanda kanun yollarının amacına da uygun düşmeyeceği açıktır. Kaldı ki 6100 sayılı Kanun’un genel gerekçesine bakıldığında; ‘’Tüm hükümlerin düzenlenmesinde, tarafların ve ilgililerin hak arama özgürlüğüm genişleten, yargılama sırasındaki haklarını en iyi .şekilde teminat altına alacak ve yargı organlarının yüceliği ve saygınlığını koruyacak ilkelere yer verilmiştir” şeklindeki gerekçe de kanun koyucunun bu anlayışla düzenleme yaptığım göstermektedir.
Elbette ki, kesin sürenin değiştirilemeyeceği kuralının bertaraf edilmesi ya da kanun yolu süresinin değiştirilmesi söz konusu değildir. Hakimin kesin süreyi artırması da söz konusu olmayıp, hata sonucu süreyi yanlış bildirip tarafları yanıltması durumu mevcuttur. Bu nedenle hükümde kanun yolu süresinin hatalı olarak daha uzun gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen süreye uyularak yapılan kanun yolu başvurusunun, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilerek süresinde yapıldığının kabul edilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan, hakimin uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünü tespit ederek re’sen uygulama ve bu çerçevede kanun yolu süresini de taraflara doğru gösterme yükümlülüğü kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece hatalı şekilde kanun yolu süresinin yanlış gösterilmesi nedeniyle kanunda belirtilen süre içerisinde kanun yollarına başvurma hakkının kullanılamaması lehine olan taraf için usule ilişkin kazanılmış bir hakkın doğduğu da kabul edilemez. Zira usule ait kazanılmış hak esasının bir istisnası olarak, kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
Yargıtay İçtihatları Birleştim e Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, her ne kadar içtihadı birleştirme kararları konulan ile sınırlı olsa da gerekçeleriyle yol gösterici mahiyette olduğundan, varılan bu sonuç karşısında hakimin miktar itibariyle kesin olan ya da kanun yolu kapalı tutulan bir karar hakkında hatalı şekilde kanun yolu açık olacak şekilde karar vermesi durumunda, taraflarda haklı bir beklenti oluşacağı ve en nihayetinde farklı uygulamalara yol açılacağı görüşü açıklanmış ise de yukarıda değinildiği gibi hangi kararların kanun yolu denetimi dışında tutulacağı, hakkın kısıtlanması niteliğinde ve kamu düzenine ilişkin olduğundan Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ölçütler esas alınarak kanuni düzenlemeler ile belirlenmektedir, Bu itibarla, kanun hükmü gereği kesin olan ve taraflara kanun yoluna başvuru hakkı tanınmayan bir konuda, mahkemenin yanılgılı kararıyla böyle bir hakkın tanınması söz konusu olamaz. İçtihadı birleştirmenin konusu tamamen farklı duruma ilişkin olup, kanun tarafından tanınan ancak kesin süre içerisinde kullanılması gereken bir hakkın, mevzuattaki süre koşulunu mahkemenin yanlış göstermesi sebebiyle amacına uygun şekilde kullanılmasının engellenmesi söz konusudur. Bu nedenle kanuni düzenlemeler uyarınca kesin nitelikteki kararlar hakkında, mahkemelerce yanılgı sonucu kanun yolunun açık olduğu hükümde yazılmış olsa bile, yukarıdaki gerekçeler emsal alınarak esastan kanun yolu incelemesi yapılamayacağı hususunun da açıklanması uygun görülmüştür.
Tüm bu açıklamalar kapsamında yapılan görüşmeler sonucunda; hukuk davalarında, hükümde kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen kanun yolu süresi içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun incelenmesi gerektiğine karar verilmiştir.
V. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hukuk davalarında, hükümde kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen kanım yolu süresi içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun incelenmesi gerektiğine, 28.04.2023 tarihinde yapılan üçüncü toplantıda oy çokluğu ile karar verilmiştir.