ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZASI BAĞLAMINDA TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU ve CEZASI: Ölümlü Trafik Kazalarında Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirme.
ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZASI BAĞLAMINDA TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU
Trafik kazaları, toplumsal yaşamda sıkça karşılaşılan ve ciddi sonuçlar doğuran olgulardan biridir. Özellikle 2025 yılı itibarıyla, artan araç sayısı, şehir içi trafik yoğunluğu ve sürücülerin trafik kurallarına riayet etmemesi sebebiyle ölümlü trafik kazalarının oranı dikkat çekici bir düzeye ulaşmıştır. İstatistiki veriler, her yıl binlerce kişinin sürücü kusurlarından kaynaklanan kazalar neticesinde yaşamını yitirdiğini veya ağır surette yaralandığını göstermektedir.
2025 yılı trafik kazası istatistikleri, ölümlü kazaların halen ciddi bir toplumsal sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Yılın ilk altı ayında Türkiye genelinde toplam 313.868 trafik kazası meydana gelmiş, bu kazalarda 1.125 kişi yaşamını yitirmiş, 184.831 kişi ise yaralanmıştır. Bu dönemde ölümlü ve yaralanmalı kaza sayısı 130.320, yalnızca maddi hasarla sonuçlanan kaza sayısı ise 183.548 olarak kayıtlara geçmiştir. Ocak–Nisan döneminde meydana gelen 199.905 kazanın 581’i ölümlü, 78.297’si yaralanmalı, 121.027’si ise maddi hasarlı kazalardan oluşmuştur. Olay yerinde ölenlerin sayısı 684, yaralananların sayısı ise 111.928’dir.
Bu veriler, sürücü kusurlarının kazaların temel sebebi olmaya devam ettiğini göstermektedir. Özellikle hız sınırının aşılması, alkol veya uyuşturucu etkisi altında araç kullanımı, cep telefonu ile meşguliyet ve diğer trafik kurallarının ihlali, kazaların büyük çoğunluğunu oluşturmakta; bu ihlaller neticesinde meydana gelen ölümler ceza hukuku bakımından “taksirle öldürme” ve “taksirle yaralama” suçları kapsamında değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, 2025 yılına ait istatistikler yalnızca trafik güvenliğinin zafiyetlerini değil, aynı zamanda cezai sorumluluğun önemini de gözler önüne sermektedir.
TRAFİK KAZALARINDAN KAYNAKLANAN CEZAİ SORUMLULUK
Taksirle öldürme, Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde düzenlenen ve failin kastı bulunmaksızın, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle bir kişinin ölümüne sebebiyet vermesiyle oluşan taksirli bir suç tipidir. Taksirin manevi unsuru, neticenin öngörülebilir olmasına rağmen somut olayda fail tarafından öngörülmemiş olmasıdır; buna karşılık “bilinçli taksir”de fail neticeyi öngörür, ancak gerçekleşmeyeceğine güvenerek tedbirsizliğe devam eder. Suçun oluşumu için davranışın hukuka aykırı olması, dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali, bu ihlal ile ölüm neticesi arasında uygun nedensellik bağı ve objektif isnadiyetin kurulması gerekir.
Türk Ceza Kanununun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre: “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, “Fiil, birden fazla insanın ölümüne veya bir kişinin ölümüyle birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuşsa, faile iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası verilir.” hükmü yer almaktadır. Bunun yanında, olayın bilinçli taksir niteliğinde olması halinde —yani failin neticeyi öngörmesine rağmen gerçekleşmeyeceğine güvenerek hareketine devam etmesi durumunda— hükmolunacak ceza, Türk Ceza Kanununun 22/3. maddesi uyarınca üçte birden yarısına kadar artırılır. Dolayısıyla, basit taksir halinde ceza aralığı 2–6 yıl iken, bilinçli taksir söz konusu olduğunda bu ceza artırılarak uygulanmaktadır. Birden fazla ölüm ya da ölümle birlikte yaralanma halinde ise ceza aralığı 2–15 yıl olup, bilinçli taksir varlığında aynı oranlarda artırım yapılmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Taksirin unsurları; fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, hareketin iradi olması, sonucun istenmemesi, hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması, sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması, şeklinde kabul edilmektedir. Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
TRAFİK KAZALARINDA KUSUR ve SORUMLULUĞUN BELİRLENMESİ
Taksirin türleri ve unsurlarının açıklandığı bölümde belirtildiği üzere, taksirli suçlarda kusur ve sorumluluğun tespiti; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışta bulunan failin, bu ihlal nedeniyle kınanıp kınanmayacağının belirlenmesine yöneliktir. Zira taksirle hareket eden fail, dikkat ve özen kurallarına uygun davranma imkanına sahip olmasına rağmen, dikkatsiz ve özensiz davranmayı tercih ettiği için kusurlu kabul edilmekte ve bu nedenle cezalandırılmaktadır.
Trafik kazalarına ilişkin yargılamalarda hakim, somut olayın özelliklerini dikkate alarak failin kusurlu olup olmadığını değerlendirir. Ancak çözümü özel veya teknik bilgi gerektiren konularda, alanında uzman bilirkişilerin görüşlerine başvurulması zorunluluk arz eder. Bu bağlamda, özellikle trafik kazalarında kusurun belirlenmesi sırasında teknik değerlendirmelerin sağlıklı yapılabilmesi için bilirkişi raporları büyük önem taşır. Uygulamada, trafik kazalarına ilişkin davalarda bilirkişi olarak sıklıkla Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi bünyesinde görev yapan akademisyenlerden oluşan heyetlerin raporlarına başvurulmaktadır. Bunun yanında, Karayolları Fen Heyeti gibi teknik kuruluşların görüşleri de, olayın aydınlatılmasına ve kusurun doğru biçimde tespit edilmesine yardımcı olmaktadır. Böylelikle, hem kusurun derecesi hem de dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediği, bilimsel ve teknik veriler ışığında ortaya konulmaktadır.
Bilirkişilerden rapor talep edilirken, sürücülerin ve yayaların hangi davranışlarıyla hangi trafik kurallarını ihlal ettikleri ile ihlalin içeriğinin nelerden ibaret olduğunun ayrıntılı ve açıklayıcı şekilde raporda yer alması istenmelidir. Böylelikle kusurun hangi kurallara aykırı hareketten kaynaklandığı somut ve teknik olarak ortaya konulmuş olur. Diğer önemli husus ise trafik kazası tespit tutanaklarıdır. Bu tutanaklar, ölümlü veya yaralanmalı trafik kazalarında öncelikle incelenmesi gereken yazılı belgeler arasındadır. Çünkü kaza anına en kısa sürede müdahale eden kolluk görevlileri, olay mahallinde delilleri toplar, durumu değerlendirir ve ardından trafik düzeninin sağlanabilmesi için yolun yeniden açılmasını temin ederler. Bu aşamadan sonra yeni delil toplama imkânı büyük ölçüde ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla kaza tespit tutanaklarının ilk etapta mevcut bulgu ve delillerle doğru, eksiksiz ve usulüne uygun biçimde düzenlenmesi, ilerleyen süreçte gerek sanık veya şüpheli, gerekse mağdur bakımından büyük önem taşır.
Nitekim taksirle öldürme veya yaralama suçlarında failin hukuki durumunun belirlenmesinde ilk olarak değerlendirilmesi gereken yazılı belge kaza tespit tutanaklarıdır. Ayrıca, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda asli kusur sayılan kural ihlalleri açıkça düzenlenmiştir. Bu bağlamda, kanunda asli kusur kapsamında sayılan kural ihlallerinden birinin gerçekleştirilmesi sonucunda ölümlü veya yaralanmalı trafik kazasına sebebiyet verilmişse, failin “asli kusurlu” kabul edileceği hususu açıktır.
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 84. maddesine göre:
- Kırmızı ışıklı trafik işaretinde veya yetkili memurun dur işaretinde geçme,
- Taşıt giremez trafik işareti bulunan karayoluna veya bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme,
- İkiden fazla şeritli taşıt yollarında, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme,
- Arkadan çarpma,
- Geçme yasağı olan yerlerde geçme,
- Doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma,
- Şeride tecavüz etme,
- Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama,
- Kaplamanın dar olduğu yerlerde geçiş önceliğine uymama,
- Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama,
- Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde, zorunlu haller dışında park etme veya duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama,
- Park için ayrılmış yerlerde veya taşıt yolu dışında kurallara uygun olarak park edilmiş araçlara çarpma, Hallerinde ASLİ KUSURLU sayılırlar.
Tüm bu açıklamaların yanı sıra, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla da bazı kural ihlalleri “asli kusur” kapsamında değerlendirilmektedir. Özellikle alkollü şekilde araç kullanmak, araç kullanırken aynı anda cep telefonu ile meşgul olmak, sürüş sırasında yere düşen bir cismi bulunduğu yerden almaya çalışmak, hız sınırı bulunan yollarda belirlenen limitin yaklaşık iki katı veya daha fazlası ile seyretmek, aracın sevk ve idaresi altında uzun sayılabilecek mesafeler boyunca —örneğin 30–40 metre geri geri gitmek— gibi davranışlar sonucunda meydana gelen ölümlü veya yaralamalı trafik kazaları, Yargıtay kararlarında asli ya da tamamen kusurlu hâller olarak kabul edilmektedir. Bu tür kural ihlallerinin bir kısmı, yalnızca basit taksir kapsamında değerlendirilmemekte; failin neticeyi öngörmesine rağmen gerçekleşmeyeceğine güvenerek davranışını sürdürmesi sebebiyle, aynı zamanda bilinçli taksir olarak da kabul edilmektedir. Böylece failin kusurluluğu ağırlaşmakta ve Türk Ceza Kanunu’nun 22/3. maddesi uyarınca verilecek ceza artırılmaktadır.
Yine somut olayın özelliklerine göre, araçlar arasında herhangi bir fiziksel temas bulunmamasına rağmen, trafikte seyreden başka bir aracın seyir güvenliğini tehlikeye düşüren kural ihlalleri yapan sürücünün de kusurlu olduğu kabul edilmektedir. Bu tür durumlarda, kusurun varlığı sadece çarpışma veya temas şartına bağlı değildir; sürücünün kural ihlali ile kazanın meydana gelişi arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin konuya ilişkin bir kararında; sanığın, manevra kurallarına aykırı olarak geriden gelen trafiği kontrol etmeksizin ve sinyal vermeksizin aniden sola manevra yapması sonucunda, ölen kişinin direksiyon hâkimiyetini kaybederek kazaya sebebiyet verdiği olayda kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Bu karar, temasın bulunmadığı hallerde dahi sürücünün dikkatsiz ve özensiz davranışının ölümlü trafik kazasına yol açması halinde, taksirle öldürme suçunun unsurlarının oluşabileceğini göstermektedir.
TRAFİK KAZALARINDA BİLİNÇLİ TAKSİR KABUL EDİLEN KURAL İHLALLERİ
Bilinçli taksir, taksirle öldürme suçunda cezanın ağırlaştırılmasına neden olan bir kusurluluk hâlidir. Daha önce belirtildiği üzere, basit taksir hâlinde ceza iki yıldan altı yıla kadar hapis iken, bilinçli taksir durumunda bu ceza Türk Ceza Kanunu’nun 22/3. maddesi gereğince üçte birden yarısına kadar artırılmaktadır. Kanun koyucu, hangi kural ihlallerinin bilinçli taksir kapsamında değerlendirileceğini tek tek saymamış, bu hususu uygulamaya bırakmıştır. Bu nedenle, hangi ihlallerin bilinçli taksir oluşturacağı somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmekte; zaman içerisinde Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla belirginlik kazanmaktadır. Bu kapsamda, Yargıtay 12. Ceza Dairesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından verilen kararlarla, hangi kural ihlallerinin bilinçli taksir teşkil ettiği açıklığa kavuşturulmuştur. Örneğin, yüksek hızla araç kullanma, alkol veya uyuşturucu etkisi altında araç kullanma, trafik güvenliğini ciddi şekilde tehlikeye düşüren davranışlarda bulunma gibi eylemler, Yargıtay içtihatlarında bilinçli taksir kapsamında değerlendirilmekte ve buna bağlı olarak fail hakkında daha ağır bir cezaya hükmedilmektedir.
İlk olarak alkol veya uyuşturucu madde etkisi altında araç kullanma başlığını ele almak gerekir. Sürücünün alkol alımının, kaza anı itibarıyla güvenli sürüş yeteneği üzerindeki etkisi bu noktada büyük önem taşımaktadır. Tespit edilen alkol miktarının (tıbbi inceleme ile belirlenmiş şekilde) 1.00 promil üzerinde olması, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ve Adli Tıp Kurumu’nun bilimsel kabulleri doğrultusunda, taksirli hareketin bilinçli taksir seviyesinde değerlendirilmesine yol açmaktadır. Zira Adli Tıp Kurumu’nun kabulüne göre, kaza anında kişinin kanında 1.00 promilden fazla alkol bulunması, sürücünün güvenli araç kullanma yeteneğini önemli ölçüde ortadan kaldırmakta ve sürücünün dikkatsizliğini bilinçli bir tercihe dönüştürmektedir. Dolayısıyla, böyle bir durumda meydana gelen ölümlü veya yaralanmalı trafik kazalarında, failin kusuru yalnızca basit taksir düzeyinde kalmayıp, bilinçli taksir kapsamında değerlendirilmektedir. Bu da cezanın, Türk Ceza Kanunu’nun 22/3. maddesi gereğince artırılarak uygulanması sonucunu doğurmaktadır.
Keza, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.06.2019 tarihli, 2017/12-712 Esas ve 2019/470 Karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu tarafından yapılan bilimsel değerlendirmelerde, 0,30 promil ve altındaki kan alkol düzeyine sahip sürücülerin, aksi ispatlanmadıkça güvenli sürüş yeteneklerinin bozulmadığı, 1,01 promil ve üzerindeki kan alkol düzeyine sahip sürücülerin ise bireysel farklılıkları ortadan kaldıracak ölçüde alkollü oldukları ve bu seviyedeki sürücülerin güvenli araç kullanma yeteneklerinin olumsuz etkilendiği, 0,31–1,00 promil arasındaki alkol düzeyine sahip sürücüler bakımından ise güvenli sürüş yeteneğinin kaybedilip kaybedilmediğinin mutlaka detaylı bir hekim muayenesi ile belirlenmesi gerektiği, kabul edilmektedir. Nitekim, bir mahkeme kararında da somut olay açısından; kaza sırasında yaklaşık 0,65 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın, kanındaki alkol seviyesi nedeniyle güvenli sürüş yeteneğini kaybedip kaybetmediğinin detaylı bir hekim muayenesi ile ortaya konulmadığı ve kazanın, alınan alkolün etkisiyle meydana geldiğine ilişkin herhangi bir delilin de bulunmadığı dikkate alınarak, yalnızca 0,65 promil alkollü olmanın bilinçli taksirin varlığı için tek başına yeterli sayılamayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle mahkeme, somut olayda bilinçli taksir şartlarının oluşmadığına hükmetmiştir.
Bir diğer bilinçli taksir hâli olarak kabul edilen durum ise uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi altında araç kullanmaktır. Bu hâlde araç kullanan bir sürücünün güvenli sürüş yeteneği bulunmadığından, trafikte seyir hâlinde iken ölümlü veya yaralamalı bir kazaya sebebiyet vermesi durumunda, failin kusuru basit taksirle sınırlı kalmayacak; bilinçli taksir koşullarının gerçekleştiği kabul edilecektir. Zira kanunda açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları ve bilimsel kabuller uyarınca, uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi altında araç kullanmak, sürücünün dikkat ve özen yükümlülüğünü ağır biçimde ihlal eden ve neticeyi öngörmesine rağmen göz ardı ettiği bir davranış olarak değerlendirilmekte; bu nedenle bilinçli taksir kapsamında cezalandırılmaktadır.
Aynı zamanda, kırmızı ışık ihlali nedeniyle ölümlü veya yaralanmalı trafik kazasına sebebiyet veren sürücüler bakımından da bilinçli taksir koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir. Çünkü sürücünün kırmızı ışıkta geçmek suretiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokması, öngörülebilir bir neticeyi dikkate almadan hareket etmesi anlamına gelir ve bu durum basit taksir sınırlarını aşmaktadır. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 18.01.2022 tarihli, 2020/3292 Esas ve 2022/304 Karar sayılı ilamında da bu husus açıkça ortaya konulmuştur. Kararda, sanığın sevk ve idaresindeki araç ile dönel kavşağın ilk kısmını ışığın yeşilden sarıya döndüğü sırada geçtiği, bir saniye sonra ışığın kırmızıya döndüğü, kazanın meydana geldiği dönel kavşağın ikinci ışıklı kısmının ise ilk ışıktan 50 metre mesafede bulunduğu ve sanığın bu noktaya ulaştığında ışık durumunun kırmızıya dönüştüğü tespit edilmiştir. Bu durumda sanığın kırmızı ışık ihlali yaparak kazaya tam kusurlu şekilde sebebiyet verdiği ve eyleminin bilinçli taksir kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Dolayısıyla, kırmızı ışık ihlali yalnızca basit bir trafik kuralı ihlali olarak değil, öngörülebilir neticeyi göze alarak yapılan bir davranış olarak nitelendirildiğinde, failin kusurluluğu ağırlaşmakta ve bilinçli taksir hükümleri uygulanmaktadır.
Bilinçli taksir olarak kabul edilen diğer kural ihlalleri de, Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin yerleşik içtihatları doğrultusunda trafik kazalarına ilişkin örnek olaylarda açıkça ortaya konulmuştur. Bu bağlamda, özellikle sollama yasağının trafik işaret ve levhaları ile belirlendiği yollarda hatalı sollama yapmak, Yargıtay tarafından bilinçli taksir kapsamında değerlendirilmektedir. Nitekim Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 25.01.2022 tarihli, 2020/3517 Esas ve 2022/590 Karar sayılı ilamında; sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile kavşağa yaklaşırken önündeki aracı sollamaya çıktığı esnada, yolun sağından soluna doğru kavşak başından karşıya geçen yayaya çarpması olayında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 54/b-4. maddesi uyarınca kavşak başlarında sollama yasağı bulunmasına rağmen ve yolda kesintisiz şerit çizgisi olmasına karşın sollama yapması nedeniyle sanığın bilinçli taksirle hareket ettiği kabul edilmiştir.
Yargıtay içtihatlarında ayrıca; U dönüşü yasağı levhası bulunan bir yerde yasağa rağmen U dönüşü yapılması, Tek yönlü yollarda ters yönde seyretmek, “Girilmez” levhası bulunan yollara giriş yapmak, Geçme yasağı anlamına gelen devamlı düz çizginin bulunduğu iki yönlü caddede karşı yönden gelen araç trafiğine ayrılmış yola girerek ters istikamette seyretmek, gibi davranışlarla sebebiyet verilen kazalarda da failin kusurlu olduğu ve bu eylemlerin bilinçli taksir koşullarını oluşturduğu kabul edilmektedir. Dolayısıyla, trafik güvenliğini ağır şekilde ihlal eden bu tür eylemler, öngörülebilir neticeyi göz ardı ederek yapılan bilinçli bir tercihin sonucu sayılmakta ve fail hakkında daha ağır yaptırımlar uygulanmasına yol açmaktadır.
SONUÇ
Taksirle öldürme suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde düzenlenmiş olup, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı neticesinde bir kişinin ölümüne sebebiyet vermesi hâlinde cezai sorumluluk doğar. Madde 85/1 uyarınca, bir kişinin ölümü hâlinde ceza 2 yıldan 6 yıla kadar hapis olarak belirlenmiştir. Madde 85/2 ise neticenin ağırlaşması hâllerini düzenlemekte olup, birden fazla kişinin ölümü veya bir kişinin ölümüyle birlikte birden fazla kişinin yaralanması durumunda ceza 2 yıldan 15 yıla kadar hapis şeklinde öngörülmüştür.
Bunun yanında, failin neticeyi öngörmesine rağmen gerçekleşmeyeceğine güvenerek hareketini sürdürmesi hâlinde ortaya çıkan bilinçli taksir durumunda, hükmolunacak ceza TCK m.22/3 uyarınca üçte birden yarısına kadar artırılmaktadır. Yargıtay içtihatları, özellikle trafik kazaları bağlamında; alkollü veya uyuşturucu madde etkisi altında araç kullanma, kırmızı ışık ihlali, hatalı sollama, U dönüşü yasağına aykırı davranma, tek yönlü yollarda ters yönde seyretme gibi kural ihlallerini bilinçli taksir kapsamında değerlendirmekte ve bu hâllerde cezaların daha ağır şekilde uygulanmasına hükmetmektedir.
Sonuç olarak, taksirle öldürme suçunda cezanın belirlenmesinde yalnızca kanuni düzenlemeler değil, aynı zamanda somut olayın özellikleri, failin kusur derecesi ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları dikkate alınmaktadır. Bu noktada, her olayın kendi özel koşulları altında ayrı ayrı değerlendirilmesi ve failin hukuki durumunun titizlikle tayin edilmesi gerekir.
Önemli Not: Taksirle öldürme suçu gibi ağır neticeler doğuran ve yüksek cezai sorumluluk içeren durumlarda, sürecin doğru yönetilebilmesi, delillerin toplanması, bilirkişi raporlarının değerlendirilmesi ve yargılama stratejisinin oluşturulabilmesi için mutlaka bir uzman avukattan hukuki destek alınması büyük önem taşımaktadır.